29 Haziran 2010 Salı

Tuz Gölü


















Dönüşte hem farklı yerler, hem de Tuz Gölünü görebilmek için yolumuzu değiştirip Aksaray-Ankara üzerinden geldik. Şereflikoçhisar yakınlarında bulunan tuz gölüne çok fazla yaklaşamadık ama uzaktan da olsa çekilmiş birkaç fotoğrafı paylaşayım.























Yüzölçümü bakımından Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü İç Anadolu Bölgesi'nde Ankara, Konya ve Aksaray illerinin sınırının kesiştiği yerde yer alır.
























Türkiye'nin tuz ihtiyacının %60'ından fazlası bu gölden sağlanmaktadır.





















Ayrıca Tuz Gölü Lut Gölü'nden sonra %32,9'luk tuz oranıyla dünyanın en tuzlu ikinci gölü olma özelliğine de sahiptir.




















Göl kuzeyde dar bir körfez şeklinde olup, güneye doğru genişlemektedir.













28 Haziran 2010 Pazartesi

Habib-i Neccar Cami






















Hatay gezimizde bizim hayran kaldığımız ve ne iyi ettikte gördük dediğimiz Habib-i Neccar Camisi’nin giriş kapısı.




























Anadolu’da yapılan ilk cami olarak bilinen Habib-i Neccar Camisi Antakya’da Kurtuluş Caddesi ile Kemalpaşa Caddesi kavşağında bulunmaktadır.































Cami, Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiştir.




























Günümüzdeki cami Osmanlı dönemi eseri olup, etrafı medrese odaları ile çevrilidir.





























Avlusunda 19.yy eseri bir şadırvan bulunmaktadır.  































Neccar ’ın kelime manası marangoz demektir.




























































Caminin kuzeydoğu köşesinde Hz. İsa’nın havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya(Pavlos) ile onlara ilk inanan ve şehit edilen ilk kişi olan Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi bulunur.Yahya ve Yunus'un (Yuhanna ve Pavlus) Sandukaları































Daha fazla bilgi için buraya ve buraya tıklayınız.


















26 Haziran 2010 Cumartesi

Yolculuk I.Bölüm; Kayseri - Adana









Hafta sonu birkaç günlüğüne, günün ilk ışıkları ile son durağımız Kırıkhan - Hatay olan bir geziye çıktık. Hatay’a vardığımızda bir gece önce memleketin diğer bir ucunda olduğumuz düşünceleri ile etrafa alışmaya çalıştık. Yol boyunca farklı şehirler, yollar, insanlar görmenin de etkisiyle sanki günlerdir yollardaymışız gibi geldi. Kısıtlı zaman içerisinde uğradığımız her şehrin güzelliklerini keşfetmeye çalıştık. Evden çıkmadan önce yanıma küçük bir not defteri ve kalem alıp yolculuk notları almaya karar vermiştim. İlk iki gün düzenli notlar alabilen ben son iki gün sadece fotoğraf çekebildiğime şükrettim.

















1.gün:






Cumartesi sabahı saat 06.00’da yola çıktık. Sabahın erken saatleri olmasının ve bir gece önce çok az uyumasının da etkisiyle 9 aylık Verda Su yaklaşık 15 dakika sonra uyudu.07.00 civarı Yozgat şehir merkezine uğramadan Boğazlıyan- Kayseri yolundan devam ettik. Yol çok güzel ve etrafı yeşillikti. Yol üzerinde çevresinin ağaçlandırılması gerektiğini düşündüğümüz bir gölet var.






Saat 08.00 ailenin minik kızı uyanmadan birkaç dakika önce ablamız uyudu. İstikamet Kayseri!


















09.00 Kayseri’deyiz. Araba ile kısa bir şehir turu atıp, kahvaltı edecek yer arıyoruz. İlk rastladığımız börekçide börek yeme fikrimi söylüyorum. Sonuçta hepimizin beğendiği, peynirli su böreği + kıymalı kol böreği + çay eşliğinde harika bir kahvaltı ediyoruz.


İlk durağımız olan Kayseri’yi çok beğendik. Özellikle camileri ve yol düzenlemeleri dikkatimizi çekti. Vakit yetersizliğinden başka zaman gelme planları yapıp ayrıldık. Tabi Erciyes’e de çıkmayı bir daha ki sefere erteledik
























12.00 - 13.00 Niğde şehir merkezine bazı market ihtiyaçlarımız için uğrayıp yola koyuluyoruz.

















Yol üzeri manzaraları....



























Pozantı’da şiddetli bir yağmura yakalanıyoruz. Adana girişinde ise yağmurun etkisiyle sıcaklığı çok fazla hissetmediğimizi anlıyoruz.






















Gülek geçidi...






















Adana’ya gelip adana kebabı yemeden dönülmeyeceği için bahçesi olan bir yer tercih edip açık havada rahatça yemeklerimizi yiyoruz. Verda Su özellikle yoğurtlu salataya bayılıyor.



















Çiğ köfte dışında çok fazla acı sevmeyen ben şalgam suyunun  sadece tadına bakıyorum.






















17.00 – 18.00







Verda’nın uyku saatinin de gelmesinin etkisiyle sıcak ve nem de olunca fazla vakit kaybetmeden Kırıkhan’a doğru yola çıkıyoruz. Tüm yolculuk boyunca haritamızdan sürekli yol kontrolü yapıyoruz.


























Adana - İskenderun arasında mola verecek uygun bir yer olmadığından Verda Suyun uyuması bizim için artı oluyor, yol boyunca sürekli terliyor. İskenderun’dan geçerken sahili gördüğümüzde en çok Bengisu seviniyor. Bense Belen’e doğru yol almaya başlayınca artan yeşilliği ve sonrasında ki zeytin bahçelerini hayranlıkla seyrediyorum.























Akşamüzeri yaklaşık 12 saatlik bir yolculuktan sonra Kırıkhan’da bizleri eşimin arkadaşı ve ailesi karşılıyor. O kadar misafirperverler ki tüm ısrarlarımıza rağmen başka bir yerde kalmamıza izin vermiyorlar. Ev yapımı kırma yeşil zeytin, baharatlı tuzlu yoğurt, açık havada içtiğimiz siyah çayın ve harika lahmacunların fotoğrafını çekemediğime üzülüyorum.







Pazar günü akşam saatlerinde, hediye edilen ev yapımı zeytinyağı ve tuzlu yoğurt için teşekkür ederek vedalaşıp, Antakya’ya doğru yola çıkıyoruz…


10 Haziran 2010 Perşembe

Dolgu Kek (Kümbet Pasta)















Son on gündür söylemek istediğim o kadar çok şey var ki! Ama bir türlü yazıya döküp paylaşamıyorum hislerimi. Yazmaya başladığımın her defasında yaşamının baharında ki gencecik insanlar, onlara yapılan zulüm, bunların karşısında susan insanlık! Bir çırpıda sayabileceğim bir sürü neden susturuyor ve dua ediyorum hepimiz için… En çokta 9 aylık minik kızım gözlerimin içine bakıp sıcacık gülümsediğinde… Onunda aynı şeyleri bir gün yaşamaması için…



Yeşil kivi’nin tarifiyle denediğim bu pastayı ise birkaç hafta önce bir yere giderken götürmek için yapmıştım bu nedenle özelliğini yansıtan dilim halini paylaşamıyorum.





Malzemeler:




  • 4 yumurta

  • 1 su bardağı un

  • 1 su bardağından bir parmak eksik şeker

  • Yarım paket kabartma tozu

  • 1-2 yemek kaşığı kakao

  • 1 paket vanilya


Krema malzemeleri;




  • 1 litre süt

  • 5 yemek kaşığı şeker

  • 5 yemek kaşığı mısır nişastası

  • 5 yemek kaşığı hindistancevizi




Süt, nişasta ve şekeri sürekli karıştırarak bir-iki taşım kaynayana kadar pişirin ve ılıyınca içine hindistancevizini katın. Ben bu aşamada 1 adet muzu küp küp doğrayıp ilave ettim.







Hazırlanması:




  • Yumurta ve şekeri derin bir kâsenin içerisinde beyazlaşana kadar çok iyi çırpın.

  • Un, kabartma tozu, kakao ve vanilyayı eleyerek ilave edin.

  • Tahta kaşık kullanarak hafiften malzemeler özleşene kadar karıştırın.

  • 26 cm lik yağlanmış kelepçeli kalıba hamuru boşaltıp 150 dereceli fırında pişirin.

  • Pişen keki soğuyunca ortadan ikiye kesin.

  • Kalıpla aynı çapa sahip çukur bir kâseye kestiğiniz üst katı oturtun, elinizle hafif bastırarak yerleşmesini sağlayın.

  • Ortaya kremayı doldurup ikinci kat keki de üzerine yerleştirin. Varsa kalan fazlalıkları bıçakla kesip çıkartın.

  • Üzerini streç filmle örtüp mutlaka bir gece buzdolabında bekletin. Üzerini streç filmle kapatmazsanız kek kuruyacaktır.

  • Servis edeceğiniz zaman servis tabağına ters çevirip dilimleyin.




Benden notlar; kremasının koyu olması için 1 su bardağı eksik süt kullandım.




İçerisine bir adet muzu doğrayıp ilave ettim.




Pasta görüntüsünde olmasını istediğim için 1 paket kakaolu kremşantiyi 1 su bardağı süt ile çırpıp servis etmeden önce pastanın üzerini kapladım.




Keki bundan sonra farklı pasta tariflerinde de kullanmayı düşünüyorum. Çok güzel kabaran, hafif ve pandispanya formunda bir kek oluyor.